15 Eylül 2007 Cumartesi

İngilizcede Sık Kullanılan Cümleler

İngilizcede Sık Kullanılan Cümleler:

1. I see..........Anlıyorum

2. I quit!..........İstifa ediyorum, bırakıyorum, vazgeçiyorum.

3. Let’s go!..........Gidelim

4. Me too..........Ben de

5. My god!..........Aman Tanrım

6. No way!..........Olamaz! Hiçbir şekilde, hiçbir yol,

7. Come on..........Yapma, hadi

8. Hold on..........Bekle

9. I agree..........Aynı fikirdeyim

10. Not bad..........Kötü değil

11. Not yet..........Henüz değil

12. See you..........Görüşürüz

13. Shut up!..........Kapa çeneni

14. So long..........Hoşça kal, oldukça uzun

15. Why not?..........Neden olmasın

16. Allow me..........Bana izin ver

17. Be quiet!..........Sessiz ol

18. Cheer up!..........Neşelen

19. Good job!..........İyi iş

20. Have fun!..........İyi eğlenceler veya eğlen

21. How much?..........Ne kadar

22. I'm full..........Tokum.

23. I'm home..........Evdeyim

24. I'm lost..........Kayboldum.

25. My treat..........Bu benden.


--------

1. So do I----------Bence de

2. This way----------Buradan ya da bu şekilde

3. After you----------Senden sonra

4. Bless you!----------Çok yasa!

5. Follow me----------Beni takip et

6. Forget it!----------Unut onu, unut gitsin

7. Good luck!----------İyi şanslar

8. I decline!----------Reddediyorum

9. I promise----------Söz veririm

10. Of course!----------Tabiî ki

11. Slow down!----------Yavaşla

12. Take care!----------Kendine iyi bak, dikkat et

13. They hurt----------Onlar acıtır, bu incitir

14.Try again----------Tekrar dene

15. Watch out!----------Dikkat et!

16. What's up?----------Ne haber?

17. Be careful!----------Dikkatli ol!

18. Bottoms up!----------Şerefe! İçkiyi bir yudumda bitirmek. Fondip yapmak

19. Don't move!----------Kımıldama!

20. Guess what?----------Tahmin et ne (oldu)?

21. I doubt it----------Ondan şüpheliyim, Ondan şüphe ederim.

22. I think so----------Sanırım öyle

23. I'm single----------Bekârım

24. Keep it up!----------Aynen devam et!

25. Let me see----------Bir bakayım

------


1. He has a large income----------Onun kazancı çok, iyi para kazanıyor

2. He looks very healthy----------O çok sağlıklı gözüküyor

3. He paused for a reply----------Cevap vermek için durdu

4. He repaired his house----------O onun evini tamir etti

5. He suggested a picnic----------Piknik yapmayı önerdi

6. Here's a gift for you----------Bu senin için bir hediye, işte hediyen!

7. How much does it cost? ----------O ne kadar tutuyor, maliyeti nedir?

8. I caught the last bus----------Son otobüse yetiştim

9. I could hardly speak----------Zorlukla konuşabildim

10. I'll have to try that----------Bunu denemek zorundayım

11. I'm very proud of you----------Seninle gurur duyuyorum

12. It doesn't make sense----------Bunun bir anlamı yok

13. Make yourself at home----------Kendini evdeymiş gibi hisset

14. My car needs washing----------Arabamın yıkamaya ihtiyacı var

15. None of your business! ----------Seni ilgilendirmez

16. Not a sound was heard----------Sessizlik hâkimdi, çıt yoktu

17. That's always the case----------Her zaman öyledir.

18. The road divides here----------Yol burada ayrılıyor

19. Those are watermelons----------Bunlar karpuz

20. What a nice day (it is)! ----------Ne güzel bir gün!

21. What's wrong with you? ----------Neyin var?

22. You are a chicken----------Sen bir ödleksin

23. A lovely day, isn’t it? ----------Hoş bir gün, (öyle) değil mi?

24. He is collecting (saving) money----------Para biriktiriyor

25. He was born in New York----------O New York da doğdu

--------

1. It sounds great!...............Kulağa harika geliyor!

2. It's a fine day...............Güzel bir gün

3. So far So good...............Şimdiye kadar çok iyi

4. What time is it? ...............Saat kaç?

5. You can make it! ...............Yapabilirsin

6. Control yourself!...............Kendini kontrol et

7. You should profit by my exam----------Benim durumumdan ders almalısınız.

8. He is ill in bed----------O yatakta hasta

9. He lacks courage...............O cesaretten yoksundur

10. How's everything?...............Her şey nasıl

11. I have no choice...............Seçeneğim yok

12. I like ice-cream...............Dondurmayı severim

13. I love this game...............Bu oyuna bayılırım

14. I'll try my best...............Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım

15. I'm On your side...............Ben senin tarafındayım

16. Long time no see! ...............Uzun zamandır görüşmedik

17. No pain no gain...............Acı yoksa kazanmak yok

18. Well it depends...............Şeye göre değişir, şeye bağlı

19. We're all for it...............Hepimiz onun için varız, buradayız

20. What a good deal! ...............Ne iyi bir anlaşma

21. What should I do?...............Ne yapmalıyım

22. You asked for it! ...............Sen kaşındın

23. You have my word...............Benim sözüme sahibisin

24. Believe it or not!...............İnan veya inanma

25. Don't count on me...............Beni hesaba katma, bana güvenme o konuda.

REVİEW OF MODALS

REVİEW OF MODALS



İZİN



MAY I go out?

CAN I go out?

COULD I go out?

WOULD you mind my going out?

He CAN go out?

You MAY go out?



RİCA, İSTEK, DİLEK



CAN you move aside?

COULD you move aside?

WOULD you please move aside?

WILL you please move aside?



NASİHAT, ÖĞÜT



You SHOULD eat less.

You OUGHT TO eat less.

You HAD BETTER eat less.

You SHOULDN’T eat something salty.

SHALL I eat something sweet?



ALIŞKANLIK



I USED TO get up early when I was a student.

I WOULD get up early when I was a student.



TERCİH ETME, YEĞLEME

I WOULD RATHER go by train than by bus.

I WOULD RATHER you went by train.



BEKLENTİ



He SHOULD get there by noon.

He OUGHT TO get there by noon.

He WILL get there by noon.

He MUST be sleeping.



KARARLILIK, İSTEKLİLİK



I WILL do my best to learn English.

I WOULD LİKE TO live as I like.

I WON’T / SHALL NOT drive a car over the normal limits.

I WILL NEVER drive a car over the normal limits.

You SHALL stay at home.

He SHALL stay at home.

WILL you go to the cinema to night?



YETENEK, KABİLİYET



I CAN do it by myself.

I AM ABLE TO do it by myself.

I COULD do it by myself when I was young.



EMRETME



You ARE TO do it again.

You SHALL do it again.

You MUSN’T do it again.

Do it again, WILL you!



KARARLAŞTIRMA



She WILL be getting married today.

She IS TO get married today.

She WAS TO have got married today.

WILL you be studying medicine?



SÖZ VERME, REDDETME



I WILL help you.

I WON’T help you.

You SHALL have your wages tomorrow.



ÖNERME, TEKLİF ETME, DAVET



SHALL I open the door?

WOULD you like me to open the door?

WILL you have seat?

WON’T you have seat?



İMKAN, OLANAK, İHTİMAL



He CAN be a spy.

He COULD be a spy.

He MAY be a spy.

He MIGHT be a spy.



GEREKLİLİK, ZORUNLULUK



You MUST do it.

You HAVE TO do it.

You OUGHT TO do it.

You SHOULD do it.



İHTİYAÇ OLMAMA, GEREKSİZLİK



You NEEDN’T do it.

You DON’T HAVE TO do it.

You HAVEN’T GOT TO do it.

You DIDN’T HAVE TO do it.

You DIDN’T NEED TO do it.

You HADN’T (GOT) TO do it.



YASAKLAMA



You OUGHTN’T TO smoke here.

You SHOULDN’T smoke here.

You HAD BETTER NOT smoke here.

You MUSTN’T smoke here.

You AREN’T TO smoke here.

BE TO (AM/IS/ARE + TO – INFINITIVE)

BE TO (AM/IS/ARE + TO – INFINITIVE)



1- Arrangement planned for the future (Gelecekte planlanmış

bir eylem):



- They are to give the reports to the students today.

- Öğrencilere karnelerini bugün verecekler.



- The Secretary General is to talk to Denktaş tomorrow.

- Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri yarın Denktaş’la görüşecek.



Örneklerde görüldüğü gibi yapılması planlanan bir iş be to + infinitive ile anlatılabilir.



2- Duty or ordering (Görev ya da emir):



- You are to water the garden today.

- Bugün bahçeyi sulayacaksın. (Genellikle anne-babalar

çocuklarına yaptırmak istedikleri işleri bu şekilde söylerler)



3- Necessity (Gereklilik):



- We are to work harder.

- Daha çok çalışmamız gerek.



- You are to tell the truth.

- Gerçeği söylemelisin.



4- Purpose in if-clauses (Şart cümlelerinde):



- If you are to pass your class, you must work harder.

— Sınıfını geçmen için daha çok çalışmalısın.



5- In indirect speech (Dolaylı anlatım):



- He said, ‘Stay at home’. (DIRECT)

- He said that I was to stay at home. (INDIRECT)

— Evde kalmamı söyledi.



6- Arrangement planned in the past (Geçmişte planlanmış bir eylem):



- We were to buy a house in the near future.

- Yakın bir zamanda ev almayı planladık.



7- Expresses arrangements planned in the past but which didn’t

happen with “be (am, is, are, etc. ) + to have + past participle”

(Geçmişte planlanmış fakat gerçekleşmemiş bir eylem):



- We were to have bought a house, but later we changed our minds.

- Bir ev satın alacaktık fakat sonra fikrimizi değiştirdik.



- I was to have gone to Bodrum yesterday, but there was no room

on the bus.

- Dün Bodruma gidecektim fakat otobüste yer yoktu (gidemedim.)

NEED

NEED



“Need” bir modal olarak yalnızca soruda ve olumsuz cümlelerde kullanılır. Üçüncü tekil şahıslarda (-S ) almaz. Olumsuz hali genellikle needn’t şeklinde kısaltılarak kullanılır. Olumlu cümlelerde yerine “must” kullanılır.



1- Obligation and immediate necessity

(Hemen yerine getirilmesi gereken mecburiyet):



- Need he set off at once?

- Hemen yola çıkması gerekiyor mu ?

- Yes, he must set off at once.

- Evet, hemen yola çıkması gerek.



2- Lack of necessity (Gerekliliğin olmaması):



- No, he needn’t set off at once.

— Hayır, hemen yola çıkmasına gerek yok



- You needn’t walk to the post office to mail your letter.

You can put it into the mailbox here.

- Mektubunu atmak için postaneye gitmene gerek yok.

Onu buradaki posta kutusuna atabilirsin.



3- In asking for permission (İzin isteme):



- Need I set the table?

— Sofrayı hazırlayayım mı?



4- Absence of obligation as the negative of ‘must ‘

(Must’ın olumsuz şekli):



- Must we go there today?

- Bugün oraya gitmeli miyiz?

- No, we needn’t.



Örneklerde görüldüğü gibi “must” ile yapılan soruya yanıtımız gerek yok anlamındaysa “needn’t” kullanılır.



5- Expresses an action which was done unnecessarily with

“needn’t have + past participle”

(Gereği olmamasına rağmen yapılmış bir eylemin ifadesi):



- You needn’t have bought bread today.

- Bugün ekmek almanıza gerek yoktu (ama almışsınız.)



Örneklerde görüldüğü gibi yapılmasına gerek olmadığı halde yapılmış bir iş “needn’t have + past participle” ile anlatılır.

DARE

DARE



“Dare”, modal olarak yalnızca soru ve olumsuz cümlelerde kullanılır. Üçüncü tekil şahıslarda (-S) almaz. “Dare” asıl fiil olarak ta da kullanılır.



QUESTION:



- Dare she go out alone at night?

— Gece tek başına dışarı çıkmaya cesaret edebilir mi?



NEGATIVE:



- No, she dare not go out alone at night.

- Hayır, gece tek başına dışarı çıkmaya cesaret edemez.

HAD BETTER

HAD BETTER



HAD” genellikle have‘in past formu’dur. Fakat “had better” ifadesinde “had” bir idiom (deyim)’ in bir parçasıdır, “have”in past’ı değildir ve manası da “present” ya da “future” dur.

Had kendinden önce gelen özne ile birleşebilir ve‘d (I’d, you’d, etc.) şeklinde yazılır.

1- Expresses advice and warning:
(Uyarı ya da öğüt bildirir:)



- You had better work harder, or you will fail. (1)

- Daha çok çalışsan iyi olur, yoksa sınıfta kalırsın.


- You had better not go now. (2)

- Şimdi gitmesen iyi olur.


- Had we better let him know? (3)

- Ona haber versek iyi olur mu?

- Yes, we had better. (4)


- I had better phone him, hadn’t I?

— Onu telefonla arasam iyi olur, değil mi?


Örneklerde görüldüğü gibi “had better“ bir işin yapılmasının iyi olacağını kuvvetli bir uyarı ya da öneri olarak belirtmek için kullanılır (1).

Olumsuz şeklinde “not” sözcüğünün “better” kelimesinden sonra kullanıldığına (2) dikkat ediniz.

Soru şeklinde sadece “had” başta söylenir(3).

Kısa yanıtta “had beter” tekrarlanır (4).

Değil mi? (Question tag) sorusuna yalnızca “had” kullanılır (5).



2- Expresses past time or past in the future with “had better have + past participle”:



- You had better have got ready by the time I come back OR

you had better be ready when I come back.

- Ben geldiğimde hazırlanmış olursan iyi olur.

USED TO

USED TO





“Use” kelimesi tek başına “kullanmak” anlamına geldiği halde “used to + V1” kalıbıyla kullanıldığında geçmişte yapılan fakat artık yapılmayan alışkanlıkları, tekrarlanan eylemleri, durumları ya da şu anda yapmaya alıştığımız davranışlar ifade eder. Olay geçmişte meydana geldiği için “use” kelimesinin past (geçmiş) hali olan “used” kullanılır.



(Simple Past Tense ile ilgili bilgilerinizi tazelemek için tıklayınız.)





Örnekler:



Olumlu cümleler:





1- Geçmiş zamandaki bir alışkanlık ya da tekrarlanan eylemler:



I used to cry very much when I was a child. (Now I don’t)

V1

Çocukken çok ağlardım (artık ağlamıyorum).



He used to work hard when he was a student.

Öğrenci iken çok çalışırdı.



People used to help each other twenty-thirty years ago.

Yirmi-otuz yıl önce insanlar birbirlerine yardım ederlerdi.



When I was a student, I used to take notes during the lesson.

Ben öğrenci iken derste not tutardım.



I used to ride a bike when I was five.

His father used to work in İzmir but now he works in Istanbul.

They used to watch cartoons.

Fifteen years ago students used to go to library to study their lessons.





Örneklerde görüldüğü gibi geçmişte alışkanlıkları ya da tekrar edilen bir işi anlatmak için “used to” kullanılır.





2- Geçmişte var olan bir durum:



Ten years ago there used to be a lot of fish in the rivers. (But now there isn’t anymore)

On yıl önce nehirlerde çok balık vardı (artık yok).



There used to be a piece of land in the place of the Aegean Sea long ago.

Çok eskiden Ege Denizinin yerinde bir kara parçası vardı.



Örnekte görüldüğü gibi geçmişteki hal ve durumları anlatmak için de “ there used to” kullanılır.





3. Şu anda yapmaya alıştığımız davranışlar:



I am used to hot weather.

Sıcak bir ortamda yaşamaya alışkınım.



I am not used to the cold weather, but I will get used to the cold weather in Erzurum.

Soğuk ortamda yaşamaya alışkın değilim fakat Erzurum’da alışacağım.



Örnekte görüldüğü gibi şu andaki alışkanlarımızı ifade ederken “be used to” kullanılır. “be” nin present halde kullanıldığına dikkat ediniz.





Olumsuz cümleler:



Olay geçmişte meydana geldiği için olumsuz yapmak için “did” yardımcı fiili kullanılır. “did” yardımcı fiili kullanıldığı içinde “used” fiilindeki (ed) eki kaldırılır.





When I was a child I didn’t use to behave naughtily.

Ben çocukken yaramazlık yapmazdım.



There didn’t use to be any tree on this hill.

Bu tepede hiç ağaç yoktu.



There didn’t use to be any computer thirty years ago.



Fifteen years ago students didn’t use to go to internet cafe to study their lessons.



There didn’t use to be any traffic problem in Istanbul twenty years ago.



He didn’t use to smoke last year.

Geçen yıl sigara içmiyordu.



There didn’t use to be any bedsteads in my village when I became a primary school teacher, but now there is one or two bedsteads in every house.

İlkokul öğretmeni olduğumda köyümde hiç karyola yoktu, fakat şimdi her evde bir iki karyola var.







Soru cümleleri:



Olay geçmişte meydana geldiğinden soru cümlesi yapmak için “did” yardımcı fiili cümlede özneden önce kullanılır. “did” yardımcı fiili kullanıldığı içinde “used” fiilindeki (ed) eki kaldırılır.



Did you use to go to the cinema?

Sinemaya gider miydiniz?



Did there use to be a theatre here?

Burada bir tiyatro var mıydı?





Did you use to smoke last year?

Geçen yıl sigara içiyor muydun?

HAVE TO

HAVE TO



Have to, have got to, ve must temelde aynı anlama sahiptirler. Bu modal’lar zorunluluk, gereklilik, ve zaruret ifade ederler.



“I have a very important test tomorrow. So, I have (got) to (must) study tonight”,



örneğinde olduğu gibi.



“Have to” günlük yazı ve konuşma dilinde “must” dan daha sık kullanılır. “Have got to” genellikle, sadece resmi olmayan yazı ve konuşma dilinde kullanılır.



Günlük konuşulan İngilizcede “have to” ( “hafta” ) , “has to” ( “hasta”) , ve “have got to” (“gotta”) şeklinde telaffuz edilirler.



- I have to ( “hafta”) go downtown today.

- Rita has to (“hasta”) go to the bank.

- I have got to (“gotta”) study tonight.



“Have to”, “have got to”, ve “must” (zorunluluk bildirdiği durumlarda)’ın past formu “had to” dur.



“I had to study last night” örneğinde olduğu gibi.



“Have to” ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra genel örneklere geçebiliriz:



1- Generaly expresses inescapable outside obligations (something that

somebody wants to do, or a law, etc.):

- I have to do my military service at once.

- Askerliğimi hemen yapmak zoundayım/mecburiyetindeyim.



- A passencer has to buy a ticket on the bus.

- Yolcunun otobüste bilet alması şarttır ( mecburidir.)



- He doesn’t have to do his military service at once.

- Askerliğini hemen yapması gerekmiyor.



- I had to do my military service at once.

- Askerliğimi hemen yapmam gerekiyordu/yapmak zorunda idim.



Örneklerde görüldüğü gibi have to her tense’de ve genellikle başkalarından, kanunlardan, geleneklerimizden gelen ve yapmaktan kaçınamayacağımız bir işi yapmak için kullanılır. Must ile aynı anlamdadır. Past, future ve conditional durumlarda must yerine kullanılır.



Simple present ve simple past tense ’de soru ve olumsuz biçimleri uygunluğuna göre do, does ya da did ile yapılır. Örneğin:



- I (you, we, and they) have to do it.

- I (you, we, and they) don’t have to do it.

- Do I (you, we, and they) have to do it?

- He/she has to do it.

- He/she doesn’t have to do it.

- Does he/she have to do it?

- I (you, he, etc.) had to do it.

- I (you, he, etc.) didn’t have to do it.

- Did I (you, he, etc.) have to do it?



2- Expresses absence of necessity referring to the past with

didn’t have to:



- I didn’t have to go to the barber to have a shave because I

had an electric razor.

- Traş olmak için berbere gitmeme gerek yoktu, çünkü traş

makinem vardı.



3- Lack of necessity



- You don’t have to go there if you don’t want to.

- Eğer istemiyorsan oraya gitmek zorunda değilsin.



- I finished all of my homework this afternoon. So I don’t have

to study tonight.

- Bu öğleden sonra bütün ev ödevlerimi bitirdim.Bundan dolayı bu

akşam ders çalışmak zorunda değilim.



- Tomorrow is a holiday. Therefore Mary doesn’t have to go to

class.

- Yarın tatil.Mary. Bu yüzden Mary okula gitmek zorunda değil.



“Don’t/doesn’t have to” herhangi bir şeyin ihtiyacının yada zorunluluğunun olmaması fikrini ifade eder.

OUGHT TO

OUGHT TO

1- Obligation, duty, and advice (Mecburiyet, yükümlülük ve nasihat):


- You ought to eat less if you want to keep fit.

— Formunu korumak istiyorsan daha az yemelisin.



- You oughtn’t to eat so much if you want to keep fit.

- Formunu korumak istiyorsan fazla yememelisin.



- Your marks are poor, you ought to study harder.

- Notların zayıf, daha sıkı çalışmalısın/çalışsan iyi olur.


2- Probability or possibility (Olasılık):


- He got a good mark in the exam. He ought to be happy.

- Sınavda iyi not aldı.Mutlu olmalı/herhalde mutludur.


3- Expresses a duty which hasn’t been done or fulfilled expectation with

ought to have + past participle

(Yapılması gereken fakat yapılmayan bir yükümlülük)


- Your marks are very poor. You ought to have studied harder.

- Notların çok zayıf, daha çok çalışmalıydın/daha çok çalışman gerekirdi (ama çalışmamışsın.)


- You oughtn’t to have neglected your lessons.

— Derslerini ihmal etmemeliydin.

Örneklerde görüldüğü gibi “ought to have + past participle” geçmişle ilgili bir ödevin yapılmadığını; olumsuz şekliyle de yapılan hatayı belirtilir.

MUST

MUST



“Must” bir şeyin yada bir durumun “çok gerekli yada zorunlu” olması anlamındadır ve bu gerekliliği ya da zorunluluğu yerine getirmekten başka çaremiz yoktur. Günlük yazı ve konuşma dilinde “HAVE TO” dan daha az sıklıkla kullanılır.



Bu genel açıklamadan sonra konuyla ilgili örneklere bakalım:



1- Necessity and strong orders or advice (Gereklilik ya da zorunluluk):



- Everybody in a family must work.

- Ailede herkes çalışmalıdır.



- We must save up some money for the future.

— Gelecek için biraz para biriktirmeliyiz.



2- Obligation referring to present or future (Mecburiyet):



- We must stop when the light is red.

— Trafik ışığı kırmızı yandığında durmalıyız.



- You must pay our debt immediately.

- Borcunu hemen ödemek zorundasın/ödemelisin.



3- To learn the wishes or intentions of the man we are talking to

(Birisinin niyetini ya da isteğini öğrenmek için kullanılır):



- Must I open the windows?

— Pencereleri açmak zorunda mıyım?



- Why must you see him?

— Onu niçin görmen gerekiyor?



4- Prohibition and command with mustn’t

(Yasaklama ya da direktif verme):



- You must not smoke on a bus.

— Otobüste sigara içmemelisiniz/sigara içmek yasak.



5- Deduction, logical conclusion (durumdan mantıksal sonuç çıkarma):



A: Nancy is yawning. (Nancy esniyor.)

B: She must be sleepy. (Uykusu gelmiş olmalı.)



Logical conclusion:



C: Amy plays tennis everyday. She must like to play tennis.

Amy her gün tenis oynuyor. O tenisten hoşlanıyor olmalı.

Necessity:



D: If you want to get into the movie theatre, you must buy a ticket.

Eğer tiyatroya girmek istiyorsan bilet almalısın.



“must”ın, “C” cümlesinde olduğu gibi mantıksal bir sonuç çıkarma

ve “D” cümlesinde olduğu gibi bir gereklilik ifade ettiğine

dikkat ediniz.



Negative logical conclusion:



E: Eric ate everything on his plate except the pickle. He must not

like pickles.

Eric, turşudan başka tabağındaki her şeyi yedi. O turşudan

hoşlanmıyor olmalı.



Prohibition:



F: There are sharks in the ocean near our hotel. We must not

go there.

Bizim otelin yakınında okyanusta köpek balıkları var.

Oraya gitmemeliyiz.



“Must not”; “E” cümlesinde olduğu gibi olumsuz mantıksal sonuç çıkarma ve, “F” cümlesinde olduğu gibi bir yasaklama ifade ettiğine dikkat edin.



6- In indirect speech (Dolaylı anlatım):



- He said we must stop when the light is red.

- Kırmızı ışık yandığında durmamız gerektiğini söyledi.



7- Expresses strong possibility/thought about the past with

must have + past participle (Kuvvetli ihtimal ya da düşünce):



- The man is not breathing, he must have died.

— Adam nefes almıyor, ölmüş olmalı/olsa gerek.

MIGHT

MIGHT


“Might” hakkında genel bilgi “May” bölümünde verilmişti. Bundan dolayı “might” ile ilgili örneklere bir göz atalım:


1- Permission referring to the past (as the past of MAY)

("May"in Past hali olarak geçmişte izin verme ya da isteme):

- Our teacher told us we might go out when the bell rang.

— Öğretmenimiz zil çaldığında dışarı çıkabileceğimizi söyledi.


2- Wishes referring to the past (Dilek bildirir):

- I hoped you might pass your class.

— Sınıfını geçmeni dilemiştim.


3- Doubt and weak possibility referring to the future

(Şüphe ya da zayıf ihtimal bildirir):

- You might miss the train because you are a little late.

(There is more doubt.)

- Biraz geciktiğin için treni kaçırabilirsin.


- I might come again.

— Yine gelebilirim ( ama belki de gelmeyebilirim.)


4- Purpose (Amaç bildirir):

- He attended an English course in order that he might learn English well.

— İngilizceyi iyice öğrenebilmek için İngilizce kurslarına devam etti.


5- More polite request for permission (very formal and uncommon)

(Çok kibar istek belirtme ya da izin isteme ya da verme):


- Might I read your newspaper?

- Gazetenizi okuyabilir miyim?


6- Expresses doubtful or unfulfilled past with might have + past participle

(Şüpheli ya da geçmişte gerçekleşmemiş eylemler):

- He didn’t come to school yesterday. He might have been ill.

(But I am not sure.)

— Dün okula gelmedi. Herhalde hastadır/hasta olmuş olabilir.

(Fakat emin değilim.)


- You might have hurt him, but you didn’t.

— Onu incitebilirdin/yaralayabilirdin.


- They might have come by bus.

— Otobüsle gelebilirlerdi.

MIGHT

MIGHT


“Might” hakkında genel bilgi “May” bölümünde verilmişti. Bundan dolayı “might” ile ilgili örneklere bir göz atalım:


1- Permission referring to the past (as the past of MAY)

("May"in Past hali olarak geçmişte izin verme ya da isteme):

- Our teacher told us we might go out when the bell rang.

— Öğretmenimiz zil çaldığında dışarı çıkabileceğimizi söyledi.


2- Wishes referring to the past (Dilek bildirir):

- I hoped you might pass your class.

— Sınıfını geçmeni dilemiştim.


3- Doubt and weak possibility referring to the future

(Şüphe ya da zayıf ihtimal bildirir):

- You might miss the train because you are a little late.

(There is more doubt.)

- Biraz geciktiğin için treni kaçırabilirsin.


- I might come again.

— Yine gelebilirim ( ama belki de gelmeyebilirim.)


4- Purpose (Amaç bildirir):

- He attended an English course in order that he might learn English well.

— İngilizceyi iyice öğrenebilmek için İngilizce kurslarına devam etti.


5- More polite request for permission (very formal and uncommon)

(Çok kibar istek belirtme ya da izin isteme ya da verme):


- Might I read your newspaper?

- Gazetenizi okuyabilir miyim?


6- Expresses doubtful or unfulfilled past with might have + past participle

(Şüpheli ya da geçmişte gerçekleşmemiş eylemler):

- He didn’t come to school yesterday. He might have been ill.

(But I am not sure.)

— Dün okula gelmedi. Herhalde hastadır/hasta olmuş olabilir.

(Fakat emin değilim.)


- You might have hurt him, but you didn’t.

— Onu incitebilirdin/yaralayabilirdin.


- They might have come by bus.

— Otobüsle gelebilirlerdi.


MAY

MAY



“May” şu andaki ya da gelecekteki olabilirliği ya da kibar bir şekilde izin istemeyi ifade etmek için kullanılır. İzin isteme konusunda can ‘ den daha resmidir. Dolayısıyla kurallı İngilizcede ve yazı dilinde izin “MAY” ile anlatılır. Might ile arasında anlam açısından çok fazla bir fark yoktur. Örneğin:



“It may rain tomorrow” cümlesi ile;



“It might rain tomorrow” cümlesi aynı anlama sahiptir.



Negative şekilleri “may no”t ve “might no”t şeklinde yapılır ve istenen izni reddetmek yani ‘ hayır ‘ anlamına gelir. May ve might, not ile birleşmezler, ayrı yazılırlar.



Bu modal’da dikkat edilmesi gereken hususlardan biri “maybe” ile “may be” nin karıştırılmamasıdır. Maybe (birleşik yazılan ) bir edattır ve “ belki ” anlamına gelir.



‘Maybe it will rain tomorrow’ cümlesinde olduğu gibi.



Fakat “may be” (ayrı yazılan) ise yardımcı fiil olan “may” ile esas fiil olan be ‘nin yanyana gelmesidir.



“Olga may be ill” cümlesinde olduğu gibi.



Diğer bir husus ise, kibarca bir şey isterken özne ‘I ‘dır, kesinlikle ‘you ‘olmaz. Örneğin:



CORRECT : May I please open the door ?

INCORRECT : May you please open the door ?



“MAY” ile ilgili yukarıdaki açıklamalardan sonra şimdide aşağıda bu modal ile ilgili örnekleri görelim:



1- Permission (present or future) (İzin isteme):



- You may turn on the radio if you want to.

— İsterseniz radyoyu açabilirsiniz.



- May I sit next to you?

— Yanınıza oturabilir miyim?



2- Doubt and possibility (Şüphe ya da ihtimal):



- I may get a good mark in the English exam, but I am not sure.

— İngilizce sınavından iyi not alabilirim, fakat emin değilim.



- The road is wet. Our car may slip.

— Yol ıslak, arabamız kayabilir.



3- Purpose(Amaç):



- I buy a ticket for the theatre beforehand so that I may sit

near the stage.

— Sahneye yakın oturabileyim diye bileti önceden alırım.



4- Expresses past possibility and a little present possibility with

“may have + past participle” (Geçmişdeki ihtimal):



A-You may have forgotten to lock the door

(=It is possible that you have forgotten to lock the door.)

— Kapıyı kilitlemeyi unutmuş olabilirsin.



B- Your father may have seen you smoking just now

(=It is possible that your father has seen you smoking

just now.)

—Az önce baban senin sigara içtiğini görmüş olabilir.



C- They may have moved to another house YESTERDAY

(=It is possible that they moved to another house

yesterday.)

— Onlar dün başka bir eve taşınmış olabilirler.



D- They may have bought a house last year.

— Geçen yıl bir ev satın almış olabilirler.



Örneklerde görüldüğü gibi “may have + past participle” geçmişle ilgili bir olasılık belirtir. Bu tür anlatımlarda zaman zarfı kullanılabilir (B,C,D), ya da kullanılmayabilir (A). Present perfect tens’de kesinlikle kullanılmayan yesterday, last year, vb. gibi zaman zarfları bu anlatımlarda kullanılabilir.

COULD

COULD



Could geçmişteki bir yeteneği, kabiliyeti ifade etmek için kullanılır

ve bu anlamda Can ‘in Past formudur.



‘Our son could talk when he was two years old’
Oğlumuz 2 yaşında iken konuşabiliyordu


cümlesinde olduğu gibi.



Fakat sadece burada kullanılmaz, could aynı zamanda şu andaki

ya da gelecekteki olabilirliği ifade etmek için ve kibarca “ bir şey

için izin ya da yardım istemek” için kullanılır. Bu anlamda “can”den

daha resmidir. Please (lütfen) kelimesi;





‘Could I please borrow your pen?’

şeklinde özneden sonra ya da;



‘Could I borrow your pen, please?’

şeklinde cümlenin sonunda gelebilir.



Negatif şekli couldn’t ya da could not şeklinde yazılabilir.

Could ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra örneklere geçebiliriz.



1- Ability in the past (Geçmişteki bir yeteneği ifade ederken):



- When he was young, he could work all day long.

— Gençliğinde gün boyu çalışabiliyordu.



- When she was five, she could read and write

— Beş yaşında iken okuyup yazabiliyordu.



- I was ill, so I couldn’t go to school yesterday OR

- I was ill, so I wasn’t able to go to school yesterday.

— Hasta idim onun için dün okula gidemedim.



Bu örnekte görüldüğü gibi bilgi yahut yetenekle ilgili geçmişteki

beceriklilik could ya da be able to ile anlatılabilir. Bu durumda

cümlenin genellikle geçmişi belirten bir zaman zarfı yada cümleciği

(TIME CLAUSE)bulunur. Cümle olumsuz ise başarısızlık couldn’t

ya da wasn’t/weren’t be able to ile anlatılır. Fakat past possibility

anlatırken could yerine be able to kullanılmaz. Bir durum üzerindeki

başarı, beceri normal olarak be able to ile anlatılır, could

kullanılmaz. Örneğin:



— Because he worked regularly, he was able to get full

marks in the English exams.

— Düzenli çalıştığından İngilizce sınavlarından tam not

almayı başardı.



2- Present possibility (İhtimal ya da tahmin bildirirken):



— There is somebody in our car, he could be a thief.

— Arabamızın içinde biri var, o bir hırsız olabilir.



3- Ability in a conditional sentence (present-unreal)

(Şart cümlelerinde):



— You could learn English if you studied regularly.

— Düzenli çalışırsan İngilizce’yi öğrenebilirsin.



4- In polite requests, offers and asking for permission (İstek, öneri

ya da izin ifadelerinde):



— REQUEST:

— Could you help me, please?

— Lütfen bana yardım edebilir misiniz?



— OFFER:

— Could you be my guest?

— Misafirim olur musunuz?



— PERMISSION:

— Could I read your newspaper?

— Gazetenizi okuyabilirmiyim?



5- Suggestion (Öneri):



— You could ask him to help you.

— Ondan sana yardım etmesini isteyebilirsin.



6- In indierct speech (as the past of CAN) (Dolaylı anlatımda):



— DIRECT:

— She said, ’I can cook’.

“Yemek yapabilirim” dedi.



— INDIRECT:

— She said she could cook.

— Yemek yapabildiğini söyledi.



7- Expresses unfulfilled possibility in the past with could have + past

participle (Geçmişte değerlendirilmeyen bir yeterlilik):



— He could have been champion, but he wasn’t given

a chance.

— Şampiyon olabilirdi fakat kendisine fırsat verilmedi.

CAN

CAN

"Can" şu andaki ya da gelecekteki yeteneği ya da kapasiteyi; izin ya da olabilirliği ifade etmek için kullanılır. Negatif şekli "can’t", "can not", ya da "cannot" olarak yazılabilir ve eğer bir izin için kullanılmış ise reddetmek yani ‘ hayır ‘ anlamına gelir.

Şimdi CAN ile ilgili örneklerimizi görelim:

1- for ability (Yetenek, muktedir olma, yapabilme ifade eder):

- A strong man can lift heavy things.
- Güçlü bir insan ağır şeyleri kaldırabilir.

- A: Can you swim? A: Yüzebiliyor musun?
- B: Yes, I can. B: Evet, yüzebiliyorum.

- A: I can ride a bike. A: Bisiklete kullanabiliyorum.
- B: I cannot ride a bike. B: Ben kullanamıyorum.

2- In asking for permission or giving permission (İzin isteme ya da izin verme, müsaade etme):

- You can take a break if you are tired.

— Yorulduysan dinlenebilirsin.


- Can you help me a minute, please?

— Lütfen bir dakika bana yardım edebilir misin?


- Can I read your newspaper?

— Gazeteni okuyabilir miyim?

3- Present possibility (only in questions and negative statements) (Şu anı ifade eden olabilirlik):

- Somebody is coming. Can it be the postman?

— Biri geliyor. O postacı olabilir mi?

4- Expresses past possibility wıth "can have + past participle" (Gerçmişteki olabilirlik):

- Jack cannot have robbed the bank yesterday, because he has been in prison for a long time.

—Dün bankayı Jack soymuş olamaz çünkü o uzun zamanda beri hapishanede yatıyor.

5- "Cannot help "(idiomatic meaning) (Mecazi anlam):

- He cannot help smoking.

— Sigara içmekten kendini alamıyor/içmemek elinde değil.

6- Disbelief (can’t) (İnanmama durumunda):

- You cannot mean that! You must be kidding.

— Bunu kastetmiş olamazsın! Şaka yapıyor olmalısın.

7- Inappropriacy / inaccuracy (can’t) (uygun olmama, uygunsuzluk ifade ederken):

-You cannot wear that dress! It’s indecent.

- Bu elbiseyi giyemezsin! O açık saçık.

SHOULD

SHOULD



1- An escapable obligation or a duty:



- You should do your homework in time.

— Ev ödevini zamanında yapmalısın.


2- Strong possibility, a logical deduction for present or future:

- She has attended an English course. She should be good at

English now.

- İngilizce kursuna devam etti. şimdi İngilizcesinin iyi

olması gerekir.



3- An action that will be of advantage to the doer:



- She should take some notes during the lesson.

— Derste bazı notlar almalısın/not alman iyi olur.



4- In questions with ‘ I ’ and ‘ We ’ asking for agreement or advice:



- It is very hot. Should I open the windows?

- Hava çok sıcak.pencereleri açayım mı?



5- Expresses an unfulfilled expectation or obligation with

should have + past participle:



- He should have come to the meeting. (But he didn’t)

- Toplantıya gelmesi gerekirdi/gelmeliydi. ( Fakat gelmedi )



- You shouldn’t have believed him. (But you believed)

— Ona inanmamalıydın. (Fakat inandın)



6- Description: Should + see-hear-taste:



- You should see his eyes. They are your favorite color.

— Onun gözlerine bakmalısın. Senin en sevdiğin göz rengi.



- You should see their wedding rings. They are beautiful.

— Onların nikâh yüzüklerine bakmalısın. Çok güzeller.

SHALL

SHALL



1- Forming the future tense:

(Gelecek zamanı ifade ederken “I” ve “we” den sonra)



- Tomorrow shall visit my teacher.

— Yarın öğretmenimi ziyaret edeceğim.



- We shall play basketball in the afternoon.

— Öğleden sonra basketbol oynayacağız.



Not: Amerikan İngilizcesinde “I” ve “we” den sonra kullanılırdı fakat bugünün İngilizcesinde SHALL yerine WILL kullanılır.



2- Suggestions or polite requests

(Kibar bir şekilde öneri yapma ya da istekte bulunma):



- Shall I open the window?

— Pencereleri açayım mı?



— Shall I make you some coffee?

— Sana biraz kahve yapayım mı?



3- Commands and military orders (Emir kipi):



- You shall guard the gate.

— Sen kapıyı koruyacaksın.



4- Strong determination (Kararlılık ifade ederken):



- I shall not do it even if you force me.

— Sen beni zorlasan bile onu yapmayacağım.



— I shall definitely finish it today.

— Onu bugün kesinlikle bitireceğim.



5- Threats (Tehdit ifadeleri):



- If you are late for school again, you shall be punished.

— Bir daha okula geç kalırsan cezalandırılacaksın.



6- Promises (Söz verme ya da vaat etme):



- You shall get extra money if you work overtime.

— Normal iş süresinden fazla çalışırsanız ek ücret alacaksınız.

WOULD

WOULD


1- More polite requests and invitation (Çok kibar istek ya da davet bildirir):

- Would you please move aside?
- Lütfen kenara çekilir misiniz?

- Would you please open the door?
- Lütfen kapıyı açar mısınız?

- Would you like to eat a sandwich?
- Sandviç yemek ister misiniz?

- Would you like some coffee?
- Biraz kahve ister misiniz?

- I would like to eat banana.
- Muz yemek istiyorum.


2- Past habits or repeated actions in the past (Geçmişdeki alışkanlıklar ya da tekrarlanan eylemler):


- I would play with cats when I was a child.
- Çocukken kedilerle oynardım.


3- Unreality in conditional sentences (Şart cümlelerinde):


PRESENT:

- What would you do if you were Prime Minister?
- Başbakan olsanız ne yapardınız?


PAST:

- If he hadn’t been ill he would have come.
- Eğer hasta olmasaydı gelirdi.


4- Past refusals by using “wouldn’t”(Gemişde reddedilen eylemlerde)

- Ali didn’t go to the cinema because his father wouldn’t let him.
- Ali babası izin vermediği için sinemaya gitmedi.


5- Willingness or determination in reported speech (Dolaylı anlatımlarda):

- He said, ‘I will go to Ankara tomorrow’.
- O, yarın Ankara’ya gideceğim dedi.


- He said he would fly to Ankara the next day.
- Yarın uçakla Ankara’ya gideceğini söyledi.


6- Preference with would rather, would sooner, would prefer (tercih bildirme):

Would rather:

- I would rather die than yield to the enemy.
- Ölmeyi düşmana teslim olmaya tercih ederim.

Would sooner:

- I would sooner eat something sweet than sour.
- Tatlıyı ekşiye tercih ederim.

Would prefer:

-I would prefer to take the subway.
- Metroya binmeyi tercih ederim.

WILL

WILL

Gelecek zamanın (Simple Future Tense) yardımcı fiili olması yanında "modal" olarak da kullanılan "will" kibar bir şekilde soru sormak (polite question), bir yardım istemek veya işbirliği önermek (help or cooperation) için kullanılır, yerine göre isteklilik, vaad ifade eder. “Will you; would you, could you, ve can you” ile temelde aynı anlama sahiptir fakat can’in kullanımı diğerlerine göre daha az resmi (formal)’dir.

Bu konu ile ilgili aşağıdaki örnekleri inceleyelim.

1- For planned events (Planlanmış durumlar):

- They will come tomorrow.
- Yarın gelecekler.

- The wedding party will begin at nine o’clock.
- Düğün yarın dokuzda başlayacak.


2- Willingness (isteklilik) and promise (söz verme):


- I will write the letter soon.
- Mektubu hemen yazacağım. – (WILLINGNESS)

- I will do it as you want.
- Onu istediğin gibi yapacağım. – (PROMISE)


3- Polite invitation and offers (Kibarca davet veya öneri):

- Will you dance with me?
- Benimle dans eder misiniz?

- Will you have some more sugar?
- Biraz daha şeker alır mısınız?


4- Polite request and orders (Kibarca talep bildirme):


- Will you go out, please?
- Lütfen dışarı çıkar mısınız?


5- Orders insisting angrily (Israrlı ve kızgın bir şekilde emretme):

- Go out!
- Dışarı çık!

- Will you go out!
- Dışarı çıkar mısınız!

- Go out, will you!
- Dışarı çıkın, olur mu!

Örneklerde görüldüğü gibi ısrar belirten bir emir cümlesi “WILL” ile yapılabilir. Bu tür emir cümleleri yazıldığında sonuna ünlem işareti ( ! ) konur.

MODAL VERBS

MODAL VERBS

Sadece on iki adet “modal” yardımcı fiil olmasına rağmen bunlar çok büyük bir sıklıkla ve çok geniş bir anlam sahasında kullanılırlar. Modal ‘ların çoğu birden çok anlama sahiptir. Bunlar herhangi bir tavsiyeye ilişkin genel düşünceleri veya yargıları, zorunluluğu, ihtiyacı ve yasaklamayı; izin istemeyi ve ret etmeyi; olasılığı, beklentiyi, ihtimali ve kesinliği; söz verme ve maksadı; yetenek ve isteklilik ifade ederler.

Bu on iki modal fiil –will-would; shall-should; can-could; may-might olarak dört çiftli grubu ve – must, ought, need, dare, olarak dört tekli grubu içerirler.

Bunlardan başka hem esas fiil hemde yardımcı fiil olarak kullanılan have, use ve be ‘de gerektiğinde modal yardımcı fiil olarak (have to, have got to, had better, used to, be to) kullanılır.

Bu saydığımız modal ‘lardan can, could, may, might, shall, should, will, would, must ve had better’dan sonra gelen fiiller “to, -ing, -s” almazlar. Past ve past participle hallerde kullanılmazlar. Modallardan sonra gelen bütün fiiller birinci halde (simple form) olarak gelir. Şöyle ki:


CORRECT : I can speak English.

INCORRECT: I can to speak English.

CORRECT : He can speak English.

INCORRECT: He can speaks English.

Have, have got, ve ought kendilerinden sonra bir mastar (to + the infinitive form of a verb) alırlar. Fakat diğer Modallarda olduğu gibi bu modallardan sonra gelen fiiller de “to, -ing, -s” almazlar. Past ve past participle hallerde kullanılmazlar. Bu modallardan sonra gelen bütün fiiller de birinci halde (simple form) olarak gelir. Şöyle ki:


I have to study tonight.

I have got to study tonight.

John ought to study harder.


Modal verb’ler hakkında verdiğimiz bu genel bigilerden sonra aşağıdaki linklere tıklayarak istediğiniz "modal" hakkındaki örnekleri inceleyebilirsiniz.


RELATIVE CLAUSE

RELATIVE CLAUSE



(İLİŞKİ CÜMLELERİ)




"Relative Clause" lar kendi başına bir cümle değildir. Bir ismi tanımlarlar, niteler veya tasvir ederler. Sıfatlar tanımladıkları isimden önce,"Relative Clause"lar ise açıkladığı isimden hemen sonra gelir.



The man has given me a present.

(Adam bana bir hediye verdi)

Bu cümlede biz eğer adamı tanıtmak ve belirtmek istersek bir sıfat kullanmamız gerekmektedir.



The old man has given me a present.

(İhtiyar adam bana bir hediye verdi)



Adamı böyle tanıtacağımız gibi bazen de daha düzgün ifadelerden oluşmuş bir cümle kullanarak ta tanıtabiliriz.



The old man called me in the street. He gave me a present.

(Sokakta ihtiyar bir adam bana seslendi. O bana bir hediye verdi)



Bu iki cümle hangi ihtiyar adamdan bahsedildiğini belirtmek için birleştirilebilir.



The old man who called me in the street gave me a present.



"Who called me in the street" cümlesi esas cümlenin içinde yer alan ilişki cümlesidir. Bu cümle “Relative Clause” diye adlandırılır çünkü büyük cümlenin içindeki ismi (adamı) tanımlamaktadır ve ona bağlıdır.



Ahmet is my best friend. He comes from İzmir.

Ahmet who comes from İzmir is my best friend.



Yukarıda örnekte görüldüğü gibi birinci cümle Ahmet’ten bahsederken, ikinci cümlede Ahmet’in kim olduğunu anlatıp onu açıklamakta bundan dolayı iki cümleyi birleştirirken ikinci cümle Ahmet’i açıkladığı için onun yanına "Who" (insanlar için kullanılır) ilave ediyoruz.



Tanımladığımız şey eğer bir insan ise “who”, hayvan ya da herhangi bir eşya ise “which” ilişki kelimesi kullanılır.



The man who has written this book is famous writer.

(Bu kitabı yazan adam ünlü bir yazardır)

Bu cümlede bir insan (adam, yazar) tanımlandığı için “who” kullanılır.



This book which has written by a famous writer is a best seller.

(Ünlü bir yazar tarafından yazılan bu kitap çok satan bir kitaptır)

Bu cümlede bir eşya (kitap) tanımlandığı için “which” kullanılır.





Örnekler:



The doctor who operated on my father is the best in our city.

(Babamı ameliyat eden doktor şehrimizin en iyisidir.)



The train which crashed into a lorry is being repaired here.

(Kamyona çarpan tren burada tamir ediliyor)



The child who was playing in the garden is my brother.

(Bahçede oynayan çocuk benim erkek kardeşimdir)

CONDITIONALS

CONDITIONALS



Türkçedeki “şartlı cümleler” diğer bir değişle “koşullu cümleler”dir.


Şart cümleleri, bir şart cümlesi (if caluse) bir de temel cümle (main clause) dan meydana gelir. “if clause” ya da “main clause” un önce ya da sonra gelmesi anlam bakımından değişiklik meydana getirmez. Temel mantık “if clause”un gerçekleşmesi halinde “main clause” un gerçekleşecek olmasıdır. Yani “main clause” un gerçekleşmesi “if clause” un gerçekleşmesi koşuluna bağlıdır. Şartlı cümle ya da koşullu cümle denmesinin sebebi de budur.

Genel olarak üç değişik tip olarak sınıflandırılırlar:


Type 1 (Real Present)

Bu yapı şu anda ya da gelecekteki olası gerçekleşebilecek durumları ifade eder.


Yapısı:

If Clause Main Clause

Simple Present 1. Simple present
Present Continuous 2. Future (will, be going to)
Present Perfect 3. Modals (can, may, must, etc.)
4. Imperative

Type 1 yapısında “if clause” kısmı duruma göre yukarıda verilen tenslerden birisiyle yazılabilir. "Main Clause"kısmı ise isteğe ya da duruma göre başlığın altındaki tenslerden birisiyle, uygun herhangi bir kip ile (3. modals) ya da emir kipinde (4. Imperative) yazılabilir.


Örnek:

If I have time, I will visit my grandparents.
Eğer zamanım olursa büyük anne-babamı ziyaret edeceğim.
(Ziyaret etmem zamanımın olmasına bağlı.)


If you study very hard in this semester, you can pass the exam.

If you have finished your work, put off the light and go home.

If it rains, stay at home.



Type 2 (Unreal Present)

Şu anda gerçek olmayan durumdan söz eder. Şimdiki zaman ve ileriye dönük koşulları ifade eder. Bu yapıda olması beklenmeyen, gerçek dışı ve bilinen gerçeklere aykırı durumlar sözkonusu olduğundan Simple Past Tense kullanılır. If’li cümlecikteki koşulun gerçek olmaması nedeniyle, temel cümlecikteki eylem de gerçekleşmemektedir.


Yapısı:

If Clause Main Clause

Simple Past 1. Simple Past
Past Continuous 2. Modals (would, should, could, might)


Örnek:
If he had lots of money, he would buy a new sport car.
Eğer çok parası olsaydı yeni bir spor araba alacaktı.
Çok parası yoktu ve alamadı, olması beklenmeyen bir durumdu)


Bu yapıda en önemli nokta, “be” fiilinin tüm şahıslarda “were” biçiminde kullanılmasıdır. Gerçek olmayan durumlardan bahsedildiği için mubalağa maksadıyla “was” kullanılması gereken durumlarda da (I, he, she, it) “were” kullanılır.



Örnek:

If I were you, I would make a better plan for your holiday.
Senin yerine olsaydım tatil için daha iyi bir plan yapardım.
(Ama benim yerimde değil, dolayısıyla “was” yerine “were” kullanıldı)

If she were a queen, she would live in a palace.
If I were rich I would help poor people.
If you were a rich man what would you do?


Type 3 (Unreal Past)

Geçmişle ilgili gerçek olmayan durumları ifade eder. Yine If’li cümlecikteki durum geçmişte gerçekten olmadığı için, temel cümlecikteki durum da gerçekleşememiştir.


Örnek:

If she had listened to the radio, she would have heard the news about her husband.
Radyoyu dinlemiş olsaydı kocası hakkındaki haberleri duymuş olacaktı. (Artık iş işten geçti)

If Tom had studied hard, he would have passed the exam.

If I had been early yesterday, I would have answered much more questions.


Olumsuz ifadelerde “If + V + not” yerine “unless” kullanılabilir.

If it doesn’t rain, we will have a picnic.

Unless it rains, we will have a picnic.

14 Eylül 2007 Cuma

Passive Voice with Tenses

Simple Present Tense'in "Passive Voice" ile kullanımı:

Subject + present form of verb”to be” (am, is, are) + past participle of the main verb.

Active cümlenin "nesne"sini "passive" cümlenin öznesi yerine yazdıktan sonra "am, is, are" dan uygun olan eklenir ve esas fiilin 3. hali yazılır.

Örnekler:

Active: I read a book.

1. "a book" bu cümlenin nesnesi olduğuna göre "passive" cümleye "a book" ile başlanır,

2. "am, is, are" dan uygun olan "is" eklenir,

3. cümlenin fiili olan "read"in 3. hali olan "read" (read fiilinin 2. ve 3. halleri de yazılış olarak "read" dir. Okunuşlarında farklılık vardır. "ri:d-red-red" gibi).

O halde "I read a book" active cümlesinin passive hali şöyle olur:

Passive: A book is read .

Active: Ben kitap okurum.
Passive: Kitap okunur.

Aşağıdaki örnekleri cümlelerin fiillerine ve nesnelerine dikkat ederek inceleyiniz.

Active: Someone opens the door at eight o’clock.

Passive: The door is opened at eight o’clock.


Active: They invite me to dinner.

Passive: I am invited to dinner.


Present Continuous Tense'in "Passive Voice" ile kullanımı:

Present Continbuous Tense'deki "Active" bir cümleyi Passive Voice'a çevirmek için active cümlenin nesnesini passive cümlenin öznesi olarak yazdıktan sonra "am, is, are" dan uygun olan cümleye eklenir. "am, is, are" dan sonra "being" ve fiilin 3. hali de eklenerek cümle passive yapılmış olur. Örnek formül şöyle yazılabilir:

am
Active Cümlenin Nesnesi + is + being + V3

are

Active: I am reading a book.

Passive: A book is being read by me.


Active: Someone is painting the house.

Passive: The house is being painted by someone.


Active: She is cleaning the blackboard.

Passive: The blackboard is being cleaned by her.


Active: They are introducing us to the director.

Passive: The director is being introduced us or we are being introduced to the director.


Present Perfect Tense'in "Passive Voice" ile kullanımı:

Subject + have / has + been + past participle of the main verb


Active: Someone has opened the door.

Passive: The door has been opened by someone.


Active: The thief has stolen my jeweler.

Passive: My jeweler has been stolen by the thief.


Active: I have finished my homework.

Passive: My homework has been finished.

Simple Past Tense'in "Passive Voice" ile kullanımı:

Subject + was / were + past participle of the main verb


Active: Someone opened the door.

Passive: The door was opened by someone.


Active: They invited me to dinner.

Passive: I was invited to dinner by them.

Past Continuous Tense'in "Passive Voice" ile kullanımı:


Subject + was /were + being + past participle of the main verb


Active: Someone was opening the door.

Passive: The door was being opened by someone.


Active: The doctor was examining the patient.

Passive: The patient was being examined by the doctor.

Past Perfect Tense'in "Passive Voice" ile kullanımı:


Subject + had + been + past participle of the main verb


Active: Someone had opened the door.

Passive: The door had been opened.


Active: He had finished his dinner when I came in.

Passive: His dinner had been finished when I came in.

Simple Future Tense'in "Passive Voice" ile kullanımı:


Subject + will / shall + be + past participle of the main verb


Active: Someone will open the door of the school.

Passive: The door of the school will be opened by someone.


Active: I will read a book.

Passive: The book will be read by me.

Near Future Tense'in "Future Tense'in "Passive Voice" ile kullanımı:


Subject + am, is, are + going to + past participle of the main verb


Active: Someone is going to elect him as President.

Passive: He is going to be elected as President.


Active: They are going to invite me to dinner.

Passive: I am going to be invited to dinner.

MODAL PASSIVE PHRASE

Modal Fillerin "Passive Voice" ile kullanımı:

(Can, Could, Shall, Will, May, Might, Must, Have to, has to, etc.)


Modal verb” dediğimiz “özel kip ekleri” daima aynı şekilde yazılırlar, yani 2. ya da 3. halleri yoktur ve herhangi bir ek almazlar. “Modal verb” ler ile passive yapılırken “be” de herhangi bir değişikliğe uğramadan kendi haliyle yani “be” olarak yazılır.


Active: Someone can beat Bill.

Passive: Bill can be beaten.



Active: They could keep this food.

Passive: This food could be kept.



Active: They will settle the problem.

Passive: The problem will be settled.


Önemli!!!

(Ön zarf ekseriya ilk yardımcı fiili takip eder)

Active: They will probably forget it.

Passive: It will probably be forgotten.



Active: I will always wait for you.

Passive: You will always be waited for.


Tenslerin ve modal’ların active cümleden passive cümleye dönüşümleri
TENSES
ACTIVE SENTENCE
PASSIVE SENTENCE
Simple Present I study my lesson My lesson is studied (by me)
Present Continuous I am studying my lesson My lesson is being studied (by me)
Present Perfec I have studied my lesson My lesson has been studied (...)
Simple Past I studied my lesson My lesson was studied...
Past Continuous I was studying my lesson My lesson was being studied
Past Perfect I had studied my lesson My lesson had been studied
Future I will study my lesson My lesson will be studied
Future Continuous I will be studying my lesson My lesson will be being studied
Future Perfect I will have studied my lesson My lesson will have been studied
Near Future (going to) I am going to study my lesson My lesson is going to be studied
Can I can study my lesson My lesson can be studied
Could I could study my lesson My lesson could be studied
May I may study my lesson My lesson may studied
Might ShouldI might study my lesson My lesson might be studied
Should I should study my lesson My lesson should be studied
Must I must study my lesson My lesson must be studied
Ought to I ought to study my lesson My lesson ought to be studied

ACTIVE-PASSIVE / ETKEN-EDILGEN

ACTIVE-PASSIVE

(ETKEN-EDİLGEN)



Türkçede kullandığımız “etken-edilgen” yapıdır. Türkçede olduğu gibi İngilizcede de bu yapı çok sık kullanılır.

Active (etken) cümle, cümlede işi yapanın belli olduğu cümlelerdir.


Örnek:

She wrote a letter. O bir mektup yazdı.


(Mektubu yazan kişi (o) bellidir. O halde bu cümle “active” bir cümledir)


Fakat Passive (edilgen) cümle, işi yapanın belli olmadığı cümlelerdir.


Örnek:

The letter was written. Mektup yazıldı.

(Bu cümlede mektubu kimin yazdığı belli değildir. O halde bu cümle “passive” bir cümledir)

Eğer “passive” bir cümle içersinde işi yapandan muhakkak bahsetmek gerekirse, cümlenin sonuna “by” ekledikten sonra yapan kişi yazılabilir.


The letter was written by her. Mektup onun tarafından yazıldı.


Active olan bir cümle niçin passive yapılır:


1. Yapılan eylem yapan kişiden daha önemli ise cümle “passive” olarak söylenir:


Örnek:

Cotton is grown in Çukurova in Türkiye.

Pamuk Türkiye’de Çukurova’da yetiştirilir.


(Bu cümlede pamuğu yetiştiren kişiden çok pamuğun yetiştirildiği yer önemlidir)

2. Bir eylemin kim tarafından yapıldığı bilinmiyorsa cümle “passive” olarak söylenir.


Örnek:

My money purse was stolen.

Para cüzdanım çalındı. (Kimin çaldığını bilmiyorum)



3. Bir eylemi kimin yaptığını biliniyor fakat söylenmek istenmiyorsa yine cümle “Passive” olarak söylenir.


Örnek:

The window has been broken. I don’t know who broke it.

Cam kırılmış!! Kimin kırdığını bilmiyorum...!!


Active” bir cümle şu şekilde “passive” yapılır:


1.Active” cümlenin nesnesi “passive” cümleye özne olarak yazılır.

2.be” cümlenin zamanına ve öznesine uygun biçimde yazılır.

3.Active” cümlenin esas fiili daima “passive” cümlede daima " 3. halde"yazılır.

4. Eğer işi yapanın muhakkak cümleye yazılması gerekiyorsa cümlenin sonuna “by” yazıldıktan sonra işi yapan da “by” dan sonra yazılır (by + agent).


Örnekler:


(Active) People in France speak French.


Fransa’daki insanlar (halk) Fransızca konuşur.



(Passive) French is spoken in France (by people)


Fransa’da Fransızca konuşulur.



(Active cümlenin nesnesi “French” olduğundan “passive” cümlenin başına yazıldı. Active cümenin zamanı “present simple” olduğu için “be-is” olarak yazıldı. “Speak” fiilinin 3. hali "spoken" alındı)



(Active) Someone broke my pencil.


(Passive) My pencil was broken (by someone)


(Active cümlenin nesnesi “my pencil” olduğundan “passive” cümlenin başına yazıldı. Active cümenin zamanı “past simple” olduğu için “be-was” olarak yazıldı. “break” fiilinin 3. hali "broken" alındı)

Bu genel açıklamalardan sonra zamanlara göre nasıl şekillendiğini görebiliriz. Aşağıda verilen linke tıklayarak istediğiniz zamana göre “passive voice” yapısını inceleyiniz. Bütün zamanlara göre “passive voice” tablo halinde en sonda ayrıca verilecektir.

SUPERLATIVE - En üstünlük derecesi

SUPERLATIVE

(En üstünlük derecesi)



Superlative kişiler yada nesneler arsında en üstün olanı ifade etmek için kullanılır. Yani Comparative iki nesne yada insan arasında kıyaslama yaparken Superlative 3 yada daha fazla nesne yada insan arasındaki en üstün olanı ifade eder. Bunu yaparken yine kısa ve uzun sıfatlarda farklı yapılır. Kısa sıfatların başlarına “the” ve sonlarına “-est” yazılırken uzun sıfatların başlarına “the most” yazılarak yapılır.



Örnek olarak:

Adjective Comparative Superlative



Tall…………….taller……………… the tallest

Short ……………shorter…………...the shortest

Small………….smaller ………….….the smallest şeklinde yazılırken uzun sıfatlar;

Adjective Comparative Superlative



Expensive ………more expensive ……… the most expensive

Beautiful ……….more beautiful ……….. the most beautiful

Difficult ………...more difficult ………….the most difficult şeklinde yazılır.







Örnekler:



Mary is 25 years old. John is 20 years old. Helen is 30 years old.

Mary is older than John but Helen is the oldest.



Mount Ağrı is higher than Mount Uludağ but Everest is the highest in the world.







Sonlarına “-er, the …..-est”, başlarına “more, the most” alan sıfatlar regular (düzenli) sıfatlardır. Bir de irregular (düzensiz) sıfatlar vardır. Irregular fiillerin 2. ve 3. hallerinin farklı olmaları gibi irregular sıfatların da comparative ve superlativeleri farklı olur. Bunların sayıları çok değildir. En sık kullanılanları şunlardır:



Adjective Comparative Superlative



Good……………..... beter………………..the best

Bad………………….worse……………… the worst

Far……………….….farther/further…….the farthest/furthest

Little ……………..…less………………… the least

Much/many…………more……………….the most