OUGHT TO
1- Obligation, duty, and advice (Mecburiyet, yükümlülük ve nasihat):
- You ought to eat less if you want to keep fit.
— Formunu korumak istiyorsan daha az yemelisin.
- You oughtn’t to eat so much if you want to keep fit.
- Formunu korumak istiyorsan fazla yememelisin.
- Your marks are poor, you ought to study harder.
- Notların zayıf, daha sıkı çalışmalısın/çalışsan iyi olur.
2- Probability or possibility (Olasılık):
- He got a good mark in the exam. He ought to be happy.
- Sınavda iyi not aldı.Mutlu olmalı/herhalde mutludur.
3- Expresses a duty which hasn’t been done or fulfilled expectation with
- Your marks are very poor. You ought to have studied harder.
- Notların çok zayıf, daha çok çalışmalıydın/daha çok çalışman gerekirdi (ama çalışmamışsın.)
- You oughtn’t to have neglected your lessons.
— Derslerini ihmal etmemeliydin.
Örneklerde görüldüğü gibi “ought to have + past participle” geçmişle ilgili bir ödevin yapılmadığını; olumsuz şekliyle de yapılan hatayı belirtilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder