15 Eylül 2007 Cumartesi

OUGHT TO

OUGHT TO

1- Obligation, duty, and advice (Mecburiyet, yükümlülük ve nasihat):


- You ought to eat less if you want to keep fit.

— Formunu korumak istiyorsan daha az yemelisin.



- You oughtn’t to eat so much if you want to keep fit.

- Formunu korumak istiyorsan fazla yememelisin.



- Your marks are poor, you ought to study harder.

- Notların zayıf, daha sıkı çalışmalısın/çalışsan iyi olur.


2- Probability or possibility (Olasılık):


- He got a good mark in the exam. He ought to be happy.

- Sınavda iyi not aldı.Mutlu olmalı/herhalde mutludur.


3- Expresses a duty which hasn’t been done or fulfilled expectation with

ought to have + past participle

(Yapılması gereken fakat yapılmayan bir yükümlülük)


- Your marks are very poor. You ought to have studied harder.

- Notların çok zayıf, daha çok çalışmalıydın/daha çok çalışman gerekirdi (ama çalışmamışsın.)


- You oughtn’t to have neglected your lessons.

— Derslerini ihmal etmemeliydin.

Örneklerde görüldüğü gibi “ought to have + past participle” geçmişle ilgili bir ödevin yapılmadığını; olumsuz şekliyle de yapılan hatayı belirtilir.

Hiç yorum yok: